15 Şubat 2011 Salı

konuştuktan sonra yırt

Telefonda dogruyu konusamiyorum. Lanet olasi federaller dinliyor. O yuzden buradan yaziyorum. Telesekreter de olabilirdi ama hayir ya nasi olcak, yok yok buradan yaziyorum. Ama telesekreterin de sansi bitmis degil tabi. Dur bi saniye. Mail de atabilirim. Yerel bi nezaretteyim. Aklim sedi’de ve 7 cocugumda kaldi. Ha bir de bizim tavernadaki jukeboxda. Bu arada buradan nasi cikacagim hakkinda bi fikrim yok. Burasi cok uzak dostum. Ve yemekleri ve yemekleri yok. Evet resmen ac kaldim 7 gundur. Gel beni guldur yiyosa, nasi gulduruceksin, hicbi sey yemiyorum. A dun gece camdan giren yarasayi isitiyim bari. Tansiyonum kan sekerim kup. Buradan gondermiyolar beni, sikistim kaldim parmakliklar arasinda. Eger sedi benim nasil oldugumu sorarsa ona leylekler getirdi diyin. Cocuklar zaten sormaz beni, nasi sorsun dostum onlara turkce ogretmedim bilerek. Baska dilde sorarlarsa, bagirip kosmaya baslayin. Bu onlara daha 7 yasindayken ogrettigim kirmizi alarm projesi, onlar anlar. Evet sedi yedi tane ayni anda yapti, bi daha bi daha ugrasmayalim diye. Onun pratik zekasi beni hep delirtmistir. Elektrik supurgem hakkinda endiseleniyorum ve aklimi kaybetmek uzereyim burada. Viski ve kadinlari ozledim. Kartpostal yapip kacak sigara parami cikartiyorum ama ne zamana kadar boyle olacak bilmiyorum. Salaklar uyancak bi gun hep ayni kartpostali yaptigima. Bi tanesine tam 7 adet sattim. Gunahi boynuna, ne yapiyosa artik o kadar kartpostali. Kartpostal yapabildigime inanmiyorlardi, ta ki benim aklima kartpostalin ustune kartpostal yazma fikri gelene dek. Mahkeme gunune az kaldi, jurideki tum siyahileri ve kadinlari bagladim. O zamana kadar hareket edemezler, onlari bulun ve beni temize cikarmalarini soyleyin. Buyuk siyah limuzinle kapiya gelin hemen. Boylece elimi kolumu sallayarak buradan cikabilirim ancak. Cuma aksami sandalyede oturtma ve cokertme adindaki oyunu oynayacaklarmis bana. Burada bu oyunu kimse bilmiyor, arada bi odadan isik suzmesi cikiyor ama arkadaslarimla ben fikir yurutemiyoruz. Yanimda biraz nakit var, bununla buyuk havuzlu bi ev, bi de suit alicam. Biyik biraktim. Neyse telefonda bu kadar cok konusmamam gerek, biyiklarim ahizeye girecek diye endiseleniyorum. Cumaya kadar robinsona haber verin. A a a aaahh hayir.

gemiyi karadan yürütüyorum

ıraktan elçi geldi, çok büyük bir su ordusu var ve tam üzerimize geliyor dedi. evet sonunda su verdiğim ultimatomu yemiş oksijeni çözülmüştü. konuşarak anlaşmıyor, bana mısın demiyordu. gülhaneyi hattı hümayuna gittim, her birinden bir çift aldım. suya cevap vermeden sessizce bekleyecektik üzerimize gelmesini. sancak tarafına geçtim. zincirleri çözdürdüm. bir kere bir gece ansızın demişiz. geliyorlar efendim durduramıyoruz. çektim pet şişemi bekledim. bi kaşık atıcaktım ona, görsün benle aşık atmak neymiş. ben bi selam gönderdim, 76 gün okumuşlar ismimi 9 kişi. heheyt neden bahsediyorsun sen. gemiyi bilerek tahtadan yaptırdım. tahtımı bir şekilde korumam gerek. suyla daha önce de karşılaşmıştım, altıma almıştım onu. suyla göz göze geldik. aramızdan su sızmıyordu. sancağı terk edip beklemediği yerden, alabandadan girdim. lanet olsun dostum çok sertti. tayfam çok garip sesler çıkarmaya başlamıştı. korkmuş gözlere rahat olunuz bakışı exclusive 13’ü attım. eller serbestti. bi arkadaşıma telefon ettim, ceng var yet dedim. abi işim var not yet dedi. kendisi 7 dil bilir 13 dil konuşur. çok değişik bir ismi var nuret usul hakayık. ben kısaltıyorum bazen sinirleniyor. kaptanı deryam benim. hayır ben değilim, o benim kaptanı deryam. 15dk sonra o da geldi. toplamış tayfasını çılgın. geldiği anda su en can alıcı hareketini yapmak üzereydi. suyun kuvvetini önceden kestirip ortadan kaldırmam gerekmekteydi. zor dönemlerdi. o sırada nuret usul hakayık’tan efsane bir öneri geldi ve anlık uyguladım. su yükselmiş, sörf için adeta beni çağırıyordu. suya ilk giren olmak için tayfam çıldırıyordu. zor tuttum küçük enişteleri. karınca kararmıştı. rüzgar gibi geçmişti. iklim değişik, ozon delikti. cebimde hiç para yoktu. artık suyla baş başaydık. nuret usul hakayık üstüne gidip, altına aldı. çok büyük darbelerle vuruyordu. bense hiç kasmadım, kafam rahat bizim mahalle tarafından saldırdım. su çok güçlüydü. o kadar darbeye aldırış bile etmiyordu. su çok tuzluydu ama güzeldi. mahallemi tanıdığım için kafam rahattı. bir noktaya kadar ilerledikten sonra gemiden indik ve yaya olarak devam etmek zorunda kaldık. işte bunu su göremedi. bu hassas planımla onu tuzla buz yapmıştım. bu daha görünen tarafımdı. suyun arkasından dolaştım ve nuret usul hakayık ile tam aramıza aldım. bi o vuruyor bi ben dövüyor, bi ben giriyor bi o çıkıyordu. suyu uyutmuştuk. bizi düşman olarak görmesine üzüldük aslında. ama burama kadar gelmişti. bitirici darbe nuret usuk hakayık’tan gelmişti. altına alıverdi benle uğraşırken. son gemimi karadan yürüttüm ve suyun üstüne bir de ben çıktım. şimdi aramızdan su sızmıyor. ben, nuret usul hakayık ve su gömmeli batak oynuyoruz fırsat buldukça. suyla şaka da olmuyor deli çocuk hemen yenilene gömecek miyiz hehehe diyor. nuret usul hakayık böyle sulu şakalardan hoşlanmaz. kafasına silme tokat atar hep. abanmaz o tekniktir. sadece yanar acıtmaz. liman konusunda anlaştık. bu suyla 6. karşılaşmamızdı. şimdilik altımızda. güzel de anlaşıyoruz. ara ara asilik yapıyor ama sonra düzeliyor. limana gelince hep eğleniriz. su bize hafta sonu tuttuğu balıklardan ikram eder. güzelce yer gideriz. nuret usul hakayık hala suyun üstünde, ne olur ne olmaz deyü. ben şık bir enstantene olsun amaçlı gemimi karada tutuyorum. bu taktik beni hiç yanıltmadı.

3ü bi arada

Sabah b’ uyandim, yanimda gez goz arpacik. Hemen mutfaga kostuk, nescafeyi b’ araya topladim. Icmedim ama. Soyle derli toplu dursun istedim sadece. Evet sendikali isciyim. Sendikayi 1968’de kapattiklari icin bugun gitmeyecegim. Zaten in out uc harfliler alman kale oynuyorlar. Ben de hep son parama kadar in’lere iceride 1 disarida 2 veriyorum. Daha kazanamadilar ama ben onlara inaniyorum. Hemen actim iyi kotu cirkin’i bunlar yolda uc kisiler. Cok methettiler. Soylenene gore 1968 yazina damga vuracak. Filmde cok heyecanlandim, pis gaza geldim. Biter bitmez dans edersem hic unutmam dedim ve mfo’yu actim, kulaklari kupeli parcasini cok severim. Eyvah beni tanidilar siz kacin. Eski kum ocaginda paranin tamamiyla bulusuruz, antilop istemiyorum yoksa gergedan olur. A bu arada zamir de istemem, ben sen o olacak sadece. Sifat tamlayacak bir hareketin olursa pisman olursun. Hemen bayiye kostum akabinde ve gazete satin aldim. Gazete derken kendisini hic sevmem. Yemek eki, magazin eki ve el isi ekini aldim. Yan komsumuz hayriye teyzeye bire uc fiyatina satiyorum. Boylece kendi ayaklarim uzerinde durabiliyorum, kimseye muhtac kalmadan. Hayriye teyza bazen iyilik yapip bana yiyemedigi yemekleri veriyor. Hemen arkadaslarimi cagirip guzel b’ ziyafet cekiyoruz, kendimizi simartiyoruz elimizden gelmedigi noktada… Uc nokta birbirini tamamlayan ayri ayri birer nokta gibi. Yani ben oyle dusunuyorum. Tabi herkesin noktasi kendince. Noksan nokta istemem, iyi calisirim dersime. Noktayi koyarim b’ yerde. Dersim kuzey dogu anadoluda b’ nokta. Bilemedigim yerde atlas hocama soruyorum. Sadece fiziksel atlas oldugu icin her yeri tek tek gezerek notlar aldim ustune. Belirli noktalar var, bulduklarim. A bu arada b’ kiza asik oldum, simdi burada noktayi koymam gerekiyor. Dahasi var amma ve lakin. Ne vakit birbiriyle uyumlu uc sey gorurum, felaketim olur aglarim.

kara şekilleri üzerine

güneş ışığı suyun derinliklerinde ilerlerken ben dağların ardındaydım. henüz yolum vardı biraz daha. dağın yüksekliği umrumda değildi aslında. kadın erkek çoluk çocuk beni merak ediyordu. tüm şehir meydanda toplanmış, biraz ciddi biraz da çekingen gözlerle dağa bakıyordu. dilimde bi şarkı mırıldanıyordum. kudüs şehri benim için çok farklıydı. yeri ayrıydı. farklı dinlerin baktığı gözle değildi bende. bana farklıydı sadece. bu şarkı beni biraz düşündürürdü ama yine de bilerek dinlerdim. bile bile üstüne giderdim. yaşadıklarımla değil de yaşamadıklarımla ilgili sanırım. mırıldanmamak adına sigara yakardım. dağın ardında bi şeyler oluyordu hissediyordum. sıradan hayat sürüyor, güzel ve iyi şeyler gelip geçiyordu belirli bir sistemde. sisteme bazen laf atardım, sistemin bir parçası olarak. dağ arkası yazılarım vardı ceketimin sol iç cebinde. bi mısırlı tacirden satın almıştım o kağıtları. çok parlak kağıtlardı. ve o adam da işinin gereği para karşılığında bana satmıştı. kim bilir ona ben sahip olsaydım satar mıydım. şehir dağın ardından gelecek şeye odaklanmıştı. bir yerde görmüştüm, bikaç dolunay gibi ritueller arkasından beklenirdi. dolunayı yapmacık, sahte buluyordum, sırf güneşin ışığını yansıttığı için. insanlar da gökyüzünde bi şey gördüklerinde arz taleple olan dengeden dolayı onu seviyorlardı. kendi ışığı, enerjisi bile yok oysa ki. gezegenimiz için belirli dengeleme vs gibi etkilerini discovery channel iyi bilir. ama bu insanları anlayamıyordum, neden bu yönleriyle değil de kafalarında kurdukları, kulaklarından doldukları bazı şeyleri daha makul buluyorlardı. bir bütün olarak değil de tek olarak baktıkları için derdim o zaman hep. dağın arkasından sallamak kolaydı, yankı yaptığını anlayana değin. artık işlerim bitmişti ve kalktım, silkindim. etrafa baktım biraz, güzel de bir koku vardı havada, tazeydi hava. yürümeye koyuldum zirveye doğru. rüzgar da vardı, ama tatlıydı pastanelerden. dağ yokuş yukarı değildi. yürürken pek zorlanmadım. düz bi yoldu aslında. dağın arkasındakiler, aşağıdaydı. mutlu olanlar için sözümün bittiği yer, her yerdi. ama bir süre onlara uydum ve yokuş yukarı tırmandım, belki gösterebilirim diye. dağın arkasından sesler yükselmeye başlamıştı ve ben de meraklanmıştım açıkçası. zirveye gelmiştim sonunda. zirve benim için yolun bittiği yer olup, ilerisi uçurumdu. ama dağın ardındakiler için en yüksek yerdi. yine onlara uydum ve aşağıya bağırdım… burada dağ filan yok, her şey rahatça görülebilir burada…

sedinin altı patları

sedinin 6 patları vardı, ve onu bir an olsun kullanmaktan çekinmezdi. sürekli dolu tutar, bir tane sıksa bile tekrar doldurur 6lardı. bazen 6 ve katları olarak giderdi. hep 6 12 18 24 30 36 diye şarkı söylerdi. şarkıyı 36ya kadar biliyordu. filoloji terk olduğu için yadırgamazdım ben de. sonuçta ben ana sınıfını ikinci dönemde zengin olma hayalleriyle terk etmiş bir 64 mustang koltuğuydum. zamanın incisi derlerdi bana. sedi benzinliklerde para vermez, 6 patlarını gösterirdi. benzin bittiğinde bir tedirginlik alır giderdi beni. çok hızlı sürer ve pis poker oynardı. elinden geleni ardına koymaz ve deli gibi kazanırdı. tüm parasını bana verirdi saklamam için. çoğu zaman nereye gittiğimizi bilmezdik. sedi deliler gibi sıkardı olur olmadık levhaya. daha sonra sedinin tüyosuyla levha işine girdim. hahahaha o yaz belediyeye ne levha satmış, ne çılgın paralar kazanmıştım. sedinin 6 patları hiç durmuyor, benim levhalarım hiç bitmiyordu. gözlerime inanamazdım her seferinde. onlar da bana. sedi bacak boyu ortalamanın üstünde olduğu için bu avantajını 6 patlarda kullanırdı. 6 patlarını sol bacağındaki lastikte taşırdı. bazen tam otururken yanlışlıkla beni vururdu. hasta ederdi beni. ama sonra özür diler, yeni bir yama alır ve gönlümü alırdı. sedi özellikle 6 egzoz taktırmıştı. benzinliklerde arabayı çalışıt vaziyette bulundurur, yeri geldimi gaza basarak yeri geldimi 6 patlarını çıkararak aksiyon çıkarırdı. yollarda hiç işaret kalmadığında anladık hava limanına gidip ilk uçağa bilet almamız gerektiğini. yanımızda oynadığımız oyunu bilen kimse yoktu. gecenin bir yarısı oynardık ve kasabanın en tanınmış kişilerini esir alırdık. sonra onların kafasına elma koyarak sedi ile eğlenirdik. sedinin 6 milden vuramayacağı hiçbir şey yoktu. sedi tam bir tumblr. nerede nehir görse üzerinden atlar ve çığlığı basardı. giderken hep bu kasabayı özleyeceğim derdi. ama her seferinde de giderdi. doğru kasaba her yerdi ama o hiçbir yere ait değildi. sedi beni çok heyecanlandırdı. 6 patları uzun namlulu ve gümüş işlemeliydi. kıvırcık sarı saçları ile uyumunu civardaki tüm benzinlikler bilir. bazen kendini tutamaz ve sunroofa sıkardı. sonra bana tekrar tüyo verirdi, sunroof işine girmem için. tam düşünürken birden burnuma dayardı 6 patları, aklından bile geçirme diyerek. hep blue jean giyerdi ve hapisanelerden nefret ederdi. pazarları tüm zenginler golf oynarken, o beni sevdiğini söyleyerek hapisaneden kumarbazları kaçırırdı. sedi kemanını yanında taşır ve mavi kutusundaki gizli müziği çalardı. siyah ve beyaza inanmaz, renk bilmezdi o. kör değildi ama istediği zaman istediği şeyleri görmezdi. şimdi bir kasabadayız sediyle. yine bir benzinlik, yine bir 6 patlar, yine bir para dolu çanta. artık ben nereye gittiğimizi bilmiyorum ve umursamıyorum da. ama oturmam için güzel bir koltuğum.

Suyu ve kabı birleştirdim

Dedemden kalma gitari sirtladigimda daha 9 yasindaydim. Lanet olsun dostum gitar neredeyse benden uzundu. Kasabamizin yollari topraktan, kucuk kucuk tasliydi. Surekli batardi ayaklarima. Ayakkabi giymesini hic sevmedim ben. Onlari kapana kistirmis gibi hissettigim icin sanirim. Sandaletten tiskindim, parmak arasindan kustum. Calabildigim 3 sarki vardi ve ben sozlerini bilmiyordum. Ben calarken dinleyenler soylerdi, eglenirdi. Uc bes de yolumu bulurdum sansli gunlerde. Bi sure sonra fark ettim ki, ben artik bunu sevdigim ve eglendigim icin degil de kapital icin yapmaya baslamistim. Insanlari eglendirerek kapital elde ediyordum. Sonra o kapitalle kendimi eglendirmek icin cesitli aktivitelerde bulunuyordum. Lanet olsun dostum bu nasi bi sistemdi. Muzigimin bi sure sonra halkin isteklerine gore sekillendigini de fark ettim. Artik ruhumu kaybediyor, muzigimi yasayamiyordum. Kararmaya baslamis, standartlasmaya baslamistim. Kaliplara tikilip, tanimlara takiliyordum. Sohretin insanlarin seni disaridan sandiklari sey oldugunu yol ustunde bi dergide okumustum. Ee yani nedir demistim o zaman. Simdi farkindaligim biraz daha yukseldi. Sohret icin yani disaridan sanilan goruntu icin muzigimi yok ediyordum. Disaridan bir insanin benim icin efsane demesi bende nasil da sacma bi etkide bulunuyordu cozemedim. Cozmek de umrumda degil. Bi sabah uyandim ve bi muzik geldi kulagima sokakta kendince muzik yapan bi cocuktan. Camdan baktigimda yuzundeki koca gulumsemeyi gordum ilk. O guluyor deyu digerleri guluyordu. Onun gulusu muzigini istedigi gibi yasayabilmesinde sakliydi. Evet bir donem bende de oldugu gibi. O zaman cocugun benim gibi olmasini istemedigimden dogruca yanina gidip gitari alacaktim. Kapidan ciktim ve ona dogru yurudum. Beni gordugunde muzigi durdurdu, bana bakti. Saskinlik uzerimde kalakalmisken, kolumdan tuttu ve sarsti ufak yapisiyla. Onun sarsmasi sohret denilen distaki seyleri bir bir yere doktu. Uzerimden buyuk bi yuk kalkmis gibi hissediyordum. Gitarini ve mizikani al gel dediginde sanki donemin krali emir veriyordu. Kapip geldim oturdum sokakta yanina. Basla dedi, basla hadi. Bi muzik duymustum o an ve basladim calmaya. Hahaha lanet olsun dostum deli gibi caliyordum. Parmaklarim yokmuscasina ve etrafta kimse yokmuscasina. Muzik olmustum tekrar. Bi ara gozlerimi kapatmistim. Sinirsizligi kesfetmis, hicligi tatmistim. Soylenenlere gore 7 saat araliksiz muzik yapmisim. Kudurmusun beteri olarak degil de, yozlasmisin kendi yoluna donmesi olarak. Gozlerimi actigimda gitar kutumun uzerinde bana 4 ay yetecek para vardi. Lanet olsun dostum 7 kez rotar yapmis bir metronun onunde dahi benim gordugumden daha az kalabalik vardi. Aldiris bile etmedim. Beklentisizce mukemmele ulasmistim. O an orada duran paralarin cocugun hakki oldugunu dusundum. Yanima dondum paralari uzattim. Cocuk orada yoktu. Sanirim gorevini yerine getirmis bir cesit insan disi varlikti, insan siluetinde. Hafifce gulumsedim ve yurudum. Simdi insanlari eglendirerek para kazanmiyorum. Kendimi gerceklestiriyorum ve egleniyorum. Ben eglendigim icin de etrafimdakiler cok egleniyor. Bu arada hic de fena sayilmaz nakitler elime geciyor. O cocuga yaptigim sarkim cok tuttu. Bilirsiniz hani su sey olan. Neyse, ankayi uyandirmak icin bi adet yumruk ve bi adet masaya gerek yokmus, kandirildim yillarca. Onlari bulucam ve hesap sorucam bi gun herkes icin. Bireylikten olaya ve akabinde fikre terfi etmenin dayanilmaz hafifligi icindeyim. Su cok guzel, bi ara girin…

sist em all

Adim veli. Annemin ilk harfleri ve babamin ilk harflerinin karisimi. O zamanlar cok orijinal bir taktikmis. Babama ali derler, anama nimet. Kucuklugumden beri efendi kisiligim on plandaydi. Cok basarili bir adet insandim talebeyken. Talebe olan arz en yakin arkadasimdi. Onunla graffiti cizerdik hep. Adam gibi adamdi. Sonra simiti cok sever, cayla marjinal tuketirdik. Lisenin son yilinda, ali beni dersaneye yazdirdi. Hayir canim haberim olsa yazdirir miyim hic. Hic iste iyi bok yedin ali. Benim hep okuyup arkadasi riza gibi tesisatci olmami isterdi. Oysa ki benim ideallerim vardi o zaman, bir jokey olacaktim. Tanrim ruzgar gibi gecerdim. 24 kilo oldugum icin de cok uygundum bu zanaate. Dersaneye gide gele bi hos olmustum. En yakin arkadasim benden kopya cekerken hoca ona hirsizligin baslangici dedigini hic unutmam. Herkes deli gibi bi yaris icindeydi. Siniftakiler hic calismadim deyip hep 300 cekerdi. O zamandan radikal bir cozum gelistirmeye basladim. Talebe olan arza bunu soyledim. Hemen graffitisini cizdi ve boylece daha anlamli oldu. Artik bu sisteme son vermek gerekmekteydi ve sistemi bulmustuk. Drom yontemi adini verdigimiz bu hipotezimizi uygulamaya koyduk. Hizli gelismeler yasanirken finansmanda sikinti cekiyorduk. Annem nimetin dedesi saka olmazdan kalan bir arsamiz vardi. Finansman icin orada kensi atimla sovlar yapiyordum. Deli paralar kazaniyor hepsiyle simit yiyorduk. Bu arada lise sonun sonuna yaklasmistik ve sinavin nefesi ensemizdeydi. Drom projesi finansmani da elde etmisti. Talebe olan arz ile sinav gununu bekledik. Onlarin sistemini ancak bu yolla cokerticektik. Ve sinav gunu gelmis talebeler yerini almisti. Sol kulvarda ben, sag kulvarda cimde cok iyi lakin kumda kotu talebe olan arz yerimizi almis sesi bekliyorduk. Baslayin sesi ile birlikte bitirecektik. Yetkililer start verdiginde kalktik ve ustumuzu cikardik. Kendimize bi icki koyduk sominenin onune gecip biz yaris ati degiliz graffitilerimizi cikardik. O anda talebeler ciglik cigliga seviniyor, kagitlari yirtiyordu. Tanrim bu goruntuyu unutamam. Ha sistem degismedi, halen surmekte. Talebe olan arz ile ben ve siniftakiler ikinci bir emre kadar olamadilar. Ikinci bir emre, siniftakilerin basini cekmisti. Bizden sonra o da ustunu cikarip, kalemi kutur kutur yemisti. Tum sinif diskalifiye edildi. Simdi biz arsada sporla ilgileniyor, cesitli oyunlar oynuyoruz sisteme…

Şeker

O gun cay yaninda verilen ikinci seker olarak ilk ise baslamistim. Yardimci sekerim. Ustamin tatlandiramadigi yerde ben devreye giriyordum. Soguk tabak sicak cay. Yasli teyzeleri sevmiyorum. Olur olmadik zamanlarda limon sikiyorlar. Ustam yillarin sekeri, onla cok iyi anlastik. Seker gibi adam valla. Duyduk ki yapay tatlandiricilar mahalleyi basmislar, birimizi toz etmisler. Ustam ve ben deliye donduk. Ilk cay tabagiyla isvicreye, plastik kutularin uretildigi fabrikaya gittik. Ustam cay tabagi uzerinde uzun bir sure calismis, onu dondurerek soyledigine gore ayagini yerden kesecek kadar bir islev sahibi yapmisti. Hahah onu gorenler tanimlanamayan cisim der. Ustam pek medyatik olamadi. Taninmayi sevmez zaten. Bazen onu taniyamiyorum. Fabrikaya donelim. Donduk. Semazen fabrikanin adi, isvicrecede kutu kutu pense demekmis, sonradan elde ettigim kayitlara gore. Fabrikaya iki seker gibi degil de adeta iki seker gibi siziverdik. Ustam daha once 86 defa fabrika patlattigi icin kup gibiydi. Bense toz atiyordum. Heyecan agzimda. Uretim hattinin en can alici noktasini bulduk ve ustam o kucuk cipi bir cirpida aldi. Atladik tabaga mahalleye donduk. Mahalleli bizi cay kasiklariyla karsiladilar. Hahah cilgin gibiydi hic unutmuyorum. Hoslandigim kagit icindeki esmer seker de oradaydi. Bana guldu beni seviyor. Tozumu toplayip ilk defa konusmustuk. Seker bir ambians olusmustu. Sekerlestik, o guldu ben hala guluyorum. Ve yapay tatlandiricilar evsiz kalmisti. Biz o gun dunyaya tekrar dogal, saf, gercek hazzi gostermistik. Esmer sekerimle iki tane toz sekerimiz var. Cok sevimliler. Bir gun buyuyup onlar da babalari gibi kup seker olacaklar. Ustam mahalleye muhtar oldu. Bilmiyorum cay bize neler gosterecek. Simdilik bu kadar sekerlerim.

Frambuazlı kek

bugün uyandığımda sıradan bir gün geçireceğimi düşünmüştüm. frambuazlı kek değil. kahvaltımı yaptım, günün ilk sigarasını içtim. frambuazlı keki değil. arabama atladım başladım sürmeye. sürdüm sürdüm sürdüm. yollar hiç bitmiyor ve parti hiç sona ermiyordu. tanrılar çıldırmış olmalıydı. frambuazlı kek değil. standart prosedürümü uygulamaya and içmiş bir aya ayak basan ilk insan havasındaydım. frambuazlı kek değil. her zamanki gibi tek ayakkabımı giymeyi unutmuştum. ayaklarımdan sağdaki üşüyordu. sol ayağımda ise botum vardı. o botu çok severdim. çok nehirden bungee jumping yaptım onunla. frambuazlı kek değil. tabi bu benim ayaklarımın dengesini bozmuştu. beni görenler topal zannedip, ışıklarda para atıyorlardı camımdan içeriye. sunrooftan kafamı çıkarıp dilek dilemeyi unutma diye haykırıyordum ağlayarak. rolleri değişmiştik. frambuazlı keki değil. yaşlı bir teyze tükenmez olduğunu iddia ettiği birkaç kalemi bana kakalamaya kalktı. çok sinirlendim, ona bok adı altında hakaretle rencide girişiminde bulunma fikriyle yüzleştim, kendime bir tokat attım. sonra sen başlattın dedim bir de yumruk attım. daha çok sinirlenmiştim. tekme attım. sol ayağımdaki bot çok güçlü bir yapıya sahipti. ve aynı zamanda solak olduğu için tersti ve beni dövdü. frambuazlı keki değil. sonra üzüldüm gel lan dedim barıştırdım. öğle sularında yemek yemek için sulu şakalar yapan şefin sulu yemek bi milyoncusuna gittim. lanet olsun dostum her yerde su vardı. frambuazlı kek değil. bi milyoncudan çıktıktan sonra boyacı çocuk geldi. çok sevimliydi kıramadım, boyayayayayım mı abi dedi, kıramadım. o güne dek o kadar çok ya sözcüğünü sık tekrarlayan bir boyayayayacıyayayaya rastlamamıştım. frambuazlı keke değil. botumu güzelce yeşile boyadıktan sonra abi çorap beyaz bunu da kırmızı yapalım daha havalı olur, frapan bence dedi. çok sevimliydi kıramadım, o güne dek frapan kelimesini hiç duymamıştım. bunun sevinciyle çorabımı da kırmızıya boyattım. frambuazlı keki değil. cebimdeki son parayı verdim ve koşar adım oradan uzaklaştım. akşam yavaş yavaş çöküyordu semte. french komte. burası bizim semtimiz. frambuazlı kek değil. akşam yemeği için balıkla sözleşmiştik. rakıyı ben getirecektim. frambuazlı keki değil. masamızı kurduk ve göt tokuşturduk. efendi gibi balıkla rakımızı içtik evlere dağılmak suretiyle ilçe emniyet müdürlüğünden nüfus cüzdanı aldık. frambuazlı kek değil. balığa vermediler. çok kızdık. balıkla hemen ayrıldık. sen sen sen oraya sen sen sen beni takip et şeklinde organize olduk. frambuazlı kek değil. evime geldiğimde ise bugüne dair tek şey vardı. frambuazlı kek değil. frambuazlı tek değil…

Saçlarım ahenkle dans ediyor

O gun isten erken donmustum. Nereden bilebilirdim ki? Argindim biraz da yorgun. Yorgunlugum gecici arginligim daglara. Aman aman. Kapimi her zamanki gibi atacla tutturmustum. Cebimden cikardim ataci, actim kapiyi. Artik evde oldugum icin seviniyordum. Salona gittim hemen cam sehpamin ustunde zipladim sevincten. Studyo dairem cok sirindi. Biraz da serin. Nereden bilebilirdim ki o kadar fatura gelecegini? Cok usudum, nasil uzuldum nasil uzuldum bilemezsin ebrucum. Yatak odamdan muzik sesi geliyordu. Cok sasirmistim. Ben studyo dairemde bir kel basina yasayan yine bir adamdim. Meraklandim, zincirleme isim tamladim. Odamin kapisini actigimda karsimda gordugum goruntu beni cildirtti. Aslen pekinliyim. Pek tekinim. Nereden bilebilirdim ki cildirmayi? Saclarimi karsimda ahenkle dans ederken gordum. Gozumun teki dondu, iki tur atti ve okeyi vurdu. Nereden bilebilirdim ki cift okeyin onda oldugunu? Ahenk benim ilk okul arkadasim. O zamandan aramizda bir ahenk olusmustu. Ne zaman onu gorsem a hank ne haber yahu derken latife ederdim. A hank de bana b sikki ana mi dedin der gulerdik karsilikli sonra tavuk yerdik apansizin. Onlar sadece tavuktu dostum. Lanet olsun tavuklar her yerde. Hank’in babasi erkek adamin erkek cocugu olur diyen ilk adamdi. Ona olen kedimin ismini koyucam demisti bir kere. Geri donusu olmayan bir yoldu bu. Saclarim dur aciklayabilirim derken odadaki studyo havasini goruyordum. Ahenk bir donem dj de olmustu. Hic sevmedim muzigi. Son dinledigim sarki hala caliyor aklimda. Aklimi da hic dinlemedim. Seviyorum keratayi lakin. Saclarim durumu ahenkli bir bicimde acikladi. Saclarimi seviyorum. Ama lezbiyen iliskiyi kaldiramazdim. Cektim tasi taragi vurdum. Ilk tereyagdan cektigim kil ile her zamanki yerime gidip her zamankinden dedim. Artik yeni saclarim vardi. Fon makineleri her yerde beni ariyorlardi. Federal Organic Nypd. Yakayi ele verdim. El de elimin esegini turku barda yakalatti. Simdi yerleri supuruyor, kamu hizmetinde bulunuyorum. Yeni saclarimla mutluyum. Bir de ahenk yakaladim. Anladim ki bir daha saclarimi takmadan studyomdan adim atmayacagim. Zaten sol bacagim da tekliyor, emeklilik vaktim geldi gibi. Artik basimin ustunde yerleri var.

Heceliyorum

sırt çantamı topladım aklımdan. ikiye böldüm, çıkan sonucu suratıma çarptım. aldığım cevabı gördüğümde fevri kelimesini kullanmak için can attım. fevri bir şekilde çıktım dışarıya. biraz dışarının anlamı üzerinde düşündüm. sanırım bi anlamı yok. sırtım çok ağır. hangimizin sırtı ağır değil ki? bazen heceliyorum. öylesine heceliyorum. çok marjinal şeyler aramam, çok marjinal şeyler nokta. marjinalin çoku da olmaz hem. hem de ben. hecelemek hoşuma gitmeye başladığında ata bakıp ılık süt içerdik ışıkla. bazen yenik düşüyorum ışığa. çok parlak. gözlerimi alıyorum üstünden, yanarsa ben yanmazsam sen. bazen de görüyorum ve arttırıyorum. ışık dönemin hızlı ismi. bu aralar kan şekerim. evet gitmeye kararlıydım. hecelemeyi heceledim. onu kendi silahıyla vurdum. he ce le dim. nota gibi. ne söylediğimle ilgilenmedim, nasıl söylediğime baktım. müzik gibi. ışıkla müzik yaptık, konuşarak. ışık pek konuşmayı sevmez. müzik yapar. kırılgan bi yapısı var. suya sokamıyorum onu. ama sokunca da çok renkli bir hal alıyor. renkleri de müzik yapıyoruz. ne zaman süt içsem çok kaçırırım. çok hem de. sütün yan etkileri isimli bir teori üstündeyim. aşağıdan nasıl göründüğümü sordum. ses dedi sadece. nasıl başarırız dedim. işte bu tarz bi diyalog geçti aramızda. laf aramızda bu arada. gerçi laf bunlar. her bi hecede bi müzik yapmaya başladık, heceledik. bence hece haklı. diksiyonu bi kenara aldım. iç açılarını topladım. konuşurken kendi müziğini yansıttı. bazen iyi müzikle karşılamazsın. yer yer siyahtır üstü. tabakalaşmıştır. tortuyu almak zaman ister, istedikten sonra. bir hece çok şeyi değiştirir. heceleyerek buldum. yağ kandilleri ne de güzel yanmakta. bayılıyorum onlara. çok değişik bi ışık. ışıkla yine heceledik. ılık sütümü almaya gidiyorum, atım da şurada otlayadursun. geldim. sesin kalınlığı ya da inceliği ile alakası olmayan bir heceleme yöntemi buldum. onu da heceledim. basite indirgedim. çok da değil. sadeleştirmek gibi. etrafıma biçok şey aldım. hece olarak. kelimelerin üstünde. anlam manasını yitirmekte. çok garip bi yer. kelime oyununda hece yokmuş gibi. küçük bi yer ama. böyle müzik çok güzel. sınırsız gibi. aldığı mesafe de öyle. heceledim sınır koymadım. matruşka bebekleri gibi. ritmi vardı, onu da heceledim. heceyi heceledim ve zamanı sınırsızlaştırdım. onu da çok geniş tuttum. bazen heceliyorum. he ce. sonra he he diyorum. he. nedir yani yapılır… he.

Hadi

Bugun hadi olarak ilk gidisim. Onceden duymustum ama hic boylesini gormemistim. Sabah giyindim, tramblenime bindim ve zipladim. Durmaksizin zipladim. Ziplayarak yukseldim ben. Yine ben dusururum. Balyozu alirim kirarim tramblenimi. Ama istemiyorum boyle bi sey. Hadi dedim tramblenime, yuzelim biraz. Gazetede okudugumda en siki sporlardan biriymis. Aklima yatti, yuzdum, sagliklandim. Canim sagoldu, cok da suyumda. Ben yuzmeyi kuru kuru yasayan biriyim. Papaza pilav yediririm kisa periyotlarla. Bazen de kuru kuru gitmiyo. O donemlerde havuzda bi gece oncesinden beklettigim pilavi yiyorum. Vitamini suyunda derken, ona senden buyuk as var diyorum. Daha sonra hazir karnim doymusken dusuncemle birlikte gozumu alip peke gidiyorum. Pek ala bir arkadasim. Beni onaylar, sever. Uygun birisidir, uyar insandir. Gozum tanistirdi beni. Pek iyi anlasiyorlar. Ben de sevdim. Uzun vadede i de bize katiliyor. Onlar ikizmis yeni ogrendim. i cok sempatiktir. Onu hep pek zannedip gordugumde espri amacli diz bukum yerinde arkadan kendi dizimle vurur ve dengesini bozardim. i de bana mcxxx sesine muteakip bel alti esprisi yapardi. Hep en sevdigi ickinin ismini soylerdi, had had had. Gider icer biraz da icmezdik bazen. Sehirdeki en iyi had nerede, nasil icilir, neyle icilir bilirdi. Gozum gibi bakardi ona. Biletleri hep tek tarafli almami elestirir, siyanurle tehdit ederdi. Ama ben tek bilet calisirim. Bu son isim olur hep. Sinemayi severim. Ama ilk yarisinda cikarim hep. Sonunu ben dusunurum bi cikarim elde etmek icin. Cinde yasayan bir haldi bu. Biraz da icerdik. Simdi dusunuyorum da, ayaklarim usuyor. Ne zaman dusunsem ayaklarim usur. Sanirim ayaklarim buyuk. O yuzden adimlarim uzun mesafeli olmakta. Adim ha, piran ha. Ha demisken, ahanda bugun sansli gunumdeyim, tek bilet buldum yerde. Orada da sansim yaver giderse, yaverime bi tek bilet de burasi icin aldiracagim. Bu filmi duymustum, cok heyecanlandim bak simdi. Hadi…

Nokta atışım 47

47 sayisini seviyorum. Bilmiyorum ama bi degisik. Boyle 4 ile 7 sanki yan yana. O ikisi de cok garip sayilar. Anlamlari da yok. Bi de birlesip ortaya 47 gibi bi sayi cikariyolar. Ne zaman hem 47? Kimse bilmiyor. Bikac arkadasima sordum 47yi, hic biri bilemedi. Hahah hem 47nin neyini bileceksin. Olsa olsa insan 45e kadar bilebilir. Allah bilir ya onu da nasil bilir. Kim bilir belki 47 belki yirmi. Yemese de yine de 47 resim gibi, portre gibi. Bi durusa sahip. Ben sahsen, kah o, kah ya, sonra hepsi, bazen de 5i bi yerde. Ama yine de hic 47 gibi degil. Sanirim 47 o. Sade. Degisik punto ve fontlarda dahi, o sayilarin dehasi. O kadar islem yapilabilir, o kadar. Bu kadar degilse de en azindan bi insana bi kere dokunur 47. Ucan kelebekler askina. Matematigi hic sevmedim. Lanet olasi kucuk oyunlar… Dedigim gibi, bi bakmak bi arastirmak lazimdir…… Bikac nokta daha….. Noktayi koyuyorum. (Nokta) icimde hep ukde kaldi bu. Bi tane de sizin icin gelsin. Bu da cucu icin . . . . Ve…. (Nokta)

Sezarın hakkını veriyorum

sezara haber uçurdum, hannibal ispanyadan dolaşıyor deyü. uyanık hemen gemi yaptırmış bulduğu ağaçlarla. ulan ağaçları niye kesiyosun? onlar bizim ak ciğerlerimiz. hemen fırladı romadan kartacaya geldi keklik. sen yüzme bilir misin ha sezar? ona hazırladığımız küçük süprizden habersiz tabi, hahaha bizi ispanyada zannediyor. ispanyaya nasıl gidelim lan biz hem? filleri yeni yağlamışız, yıkatmışız dağ gibiler. alıcakmış fillerimizi vurucakmış kırbacı, vurucakmış kırbacı. artiz ne arar la romada? mikelenjeloyu çağırdım hemen. resmimi yaptırdım, üstad siplintıra selam ettim. geçen yıl vintıc pazarından aldığım yeni takımımı giydim, dağlara çekildim. sabah gemileri gördük. babanın limanı mı arkadaşım? lönk deyü çektin gemileri. çocuklar filan saldıralım saldıralım allah allah diyorlar. susun lan dedim hem islama daha var. iyi dediler, bekledik. tam hepsi karaya adım attı. gözümüz dönmüş, sisli hava. bizim çocuklara birer zippo verdim, hadi dedim. ben koştum, çocuklar koştu. çocuklar koştu, filler ürüdü. filler ürüdü, kavak yelleri. nasıl da sert ama. arkalarından dolaştık kekliklerin. hahaha nasıl da şaşırmış olmalılar. bilmiyorlar bile. bütün gemilerini yaktık, deliler gibi. gerçi hoş, bizim çocukların arasında deliler var, aralarında konuşurlar hep. gemilerin iyice pembeleşene kadar yandığından emin olduktan sonra kaçtık. hahaha adeta manyak gibi koşuyorduk, fillere bizi takip etmelerini söyledim. onları küçükten alır, zille eğitirdim. zile basıp kaçarlardı, küçükken köftehorlar. sezar gemileri yanınca ağlamaya başladı. gittim sırtını sıvazladım, konuşarak anlaştık. ona kartacanın bir sahil köyünden 3 oda 1 küvet verdim, sonsuza dek mutlu yaşadı. ha biz mi? çocukları topladım, ispanyayı bulduk. sonra oradan romaya gittik. sezarın tacı, atı, mührü bizimle. senatoyu topladım. çocuklar hanibali pis tokatladık, rahat olun artık akdeniz bizimdir dedim. sevindiler, sevindik. aa evet arada sezar mektup atıyor, konuşuyoruz onunla. kartacalı bir fille evlenmiş deyü duydum. biz artık romada yaşıyorduk. hiç eğlenceli bi yer değil burası. taa ki futbol izleyelim deyü kolezyumu yaptırana kadar. bu romanın sonudur. son.

Sabah

     Hasan ile oturduk, iki çift laf ettik. O da bize yetti. Çok konuşmayı seven birer adam olamadık. Hele Hasan hep iki çift laf söyler. Hiç değiştiremedi kendini. Osman da dayanamaz böyle anlara, o da geldi. Başladık hep beraber gülmeye. Ben gülüyordum, Hasan gülüyordu, Osman gülüyordu. Ben haykırıyordum, Hasan höykürüyordu, Osman sarsılıyordu. Ben ağlıyordum, Hasan hıçkırıyordu, Osman titriyordu. Sonra beraber bir karar aldık. Coşkun olmadan olmuyordu. Snaptudan Coşkun'u istedik. Coşkun uyuyormuş. Lakin çok derin bir uykusu olmamıştı onun da. Ansızın uyanmış, hemen yanımızda bitivermişti. Hiçbirimizin kız arkadaşı yoktu. Hahaha nasıl olabilir ki, biz sadece birbirimizi tanıyorduk. Derken, ben çam demledim ama içmedik. biz çayı sevmeyiz. Çaydan hoşlanmayız da, onu hiç içmedik. İçenleri de anlamıyoruz. sonra neden çay içer bir insan diye derin bir seviyeli platform yaptık, eski bilgisayarımın monitör kutusundan. Üstünde tartışmaya başladık, ama hiç bir yere varamıyor, varamadıkça duramıyor, duramadıkça adeta çılgına dönüyorduk. Alt komşumuz, sesleri duymuş olmalı kapıya geldi. Çok güzel bir kızdı o. Kulağı hassastı sanırım, nasıl duyduğuna da anlam veremedik. Onu da daha sonra ayrı ayrı düşündük. Bizim apartman tek katlı. Kız tartışmanıza kulak misafiri oldum dedi. Benim yüzümdeki manalı ifadeye aldırmadı. Ne de olsa komşuyduk. Manidar olması açısından kül getirmişti. Ölü mü diye korktuk hepimiz, battaniye çektik üstümüze. Yok dedi sonra adadan getirtmiş, ada çayıymış. Sonra kafasını salladı ve, evet evet bir anlamı olmalı dedi. Ta ki o gelene kadar, ve o gelene kadar… Adını ga koydum.

Sosyal olsun deyü

    Facebook diye bir site buldum. Yeniyim evet ama önceden biliyordum. Şimdilik yaklaşık 33 arkadaşım var. Evet hiçbirini tanımıyorum. İşin güzel yanı da bu değil mi? Zaten benim hiç arkadaşım yok. Duvarımda bir yazı paylaştım, çok komikti. Çok güldüm dayanamadım like butonuna bastım. Daha sonra aklıma geldi sandviç yemezken altına çok komik diye yorum yaptım. Sonra ona da çok güldüm onu da like yaptım. Hahaha elim ayağım titriyor inanır mısınız.

Üçüncü tekil şahıs

      Dün gece saatleri, bir tartışmanın içinde buldum kendimi. Tartışan iki tarafı çok yakından tanıyorum. Mantıklı cümleler kuruyor, çok güzel yapıştırıyorlardı cevapları birbirlerine… Yüzlerine baktığımda gördüm ki, ikisi de benmişim. Tartışmanın boyutları değişiyor, yer yer fikir çatışmalarında siyah-beyaz, iyimser akıllı-kötümser budalayı izliyordum. Aralarında sanki ben ‘yok’muşum gibi tohumlar ekiyor, kader tayin ediyorlardı. Uzun bir süre izledim, dinledim… İkisini de seviyorum, dinliyorum. Lakin zaman artık gelmiş, üst ve altı birleştirmiştim. Ayırmadım, sırtımı dönmedim, tek tarafı seçmedim. İkisini birbirine vurdum, kalktım ayağa bir tabure çektim ve ben de oturdum tam yanlarına… Artık üçüncü olarak sentezciyim. Ha bir de dipnotum var; biz daha ölmedik…