15 Şubat 2011 Salı

Frambuazlı kek

bugün uyandığımda sıradan bir gün geçireceğimi düşünmüştüm. frambuazlı kek değil. kahvaltımı yaptım, günün ilk sigarasını içtim. frambuazlı keki değil. arabama atladım başladım sürmeye. sürdüm sürdüm sürdüm. yollar hiç bitmiyor ve parti hiç sona ermiyordu. tanrılar çıldırmış olmalıydı. frambuazlı kek değil. standart prosedürümü uygulamaya and içmiş bir aya ayak basan ilk insan havasındaydım. frambuazlı kek değil. her zamanki gibi tek ayakkabımı giymeyi unutmuştum. ayaklarımdan sağdaki üşüyordu. sol ayağımda ise botum vardı. o botu çok severdim. çok nehirden bungee jumping yaptım onunla. frambuazlı kek değil. tabi bu benim ayaklarımın dengesini bozmuştu. beni görenler topal zannedip, ışıklarda para atıyorlardı camımdan içeriye. sunrooftan kafamı çıkarıp dilek dilemeyi unutma diye haykırıyordum ağlayarak. rolleri değişmiştik. frambuazlı keki değil. yaşlı bir teyze tükenmez olduğunu iddia ettiği birkaç kalemi bana kakalamaya kalktı. çok sinirlendim, ona bok adı altında hakaretle rencide girişiminde bulunma fikriyle yüzleştim, kendime bir tokat attım. sonra sen başlattın dedim bir de yumruk attım. daha çok sinirlenmiştim. tekme attım. sol ayağımdaki bot çok güçlü bir yapıya sahipti. ve aynı zamanda solak olduğu için tersti ve beni dövdü. frambuazlı keki değil. sonra üzüldüm gel lan dedim barıştırdım. öğle sularında yemek yemek için sulu şakalar yapan şefin sulu yemek bi milyoncusuna gittim. lanet olsun dostum her yerde su vardı. frambuazlı kek değil. bi milyoncudan çıktıktan sonra boyacı çocuk geldi. çok sevimliydi kıramadım, boyayayayayım mı abi dedi, kıramadım. o güne dek o kadar çok ya sözcüğünü sık tekrarlayan bir boyayayayacıyayayaya rastlamamıştım. frambuazlı keke değil. botumu güzelce yeşile boyadıktan sonra abi çorap beyaz bunu da kırmızı yapalım daha havalı olur, frapan bence dedi. çok sevimliydi kıramadım, o güne dek frapan kelimesini hiç duymamıştım. bunun sevinciyle çorabımı da kırmızıya boyattım. frambuazlı keki değil. cebimdeki son parayı verdim ve koşar adım oradan uzaklaştım. akşam yavaş yavaş çöküyordu semte. french komte. burası bizim semtimiz. frambuazlı kek değil. akşam yemeği için balıkla sözleşmiştik. rakıyı ben getirecektim. frambuazlı keki değil. masamızı kurduk ve göt tokuşturduk. efendi gibi balıkla rakımızı içtik evlere dağılmak suretiyle ilçe emniyet müdürlüğünden nüfus cüzdanı aldık. frambuazlı kek değil. balığa vermediler. çok kızdık. balıkla hemen ayrıldık. sen sen sen oraya sen sen sen beni takip et şeklinde organize olduk. frambuazlı kek değil. evime geldiğimde ise bugüne dair tek şey vardı. frambuazlı kek değil. frambuazlı tek değil…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.