15 Şubat 2011 Salı

kara şekilleri üzerine

güneş ışığı suyun derinliklerinde ilerlerken ben dağların ardındaydım. henüz yolum vardı biraz daha. dağın yüksekliği umrumda değildi aslında. kadın erkek çoluk çocuk beni merak ediyordu. tüm şehir meydanda toplanmış, biraz ciddi biraz da çekingen gözlerle dağa bakıyordu. dilimde bi şarkı mırıldanıyordum. kudüs şehri benim için çok farklıydı. yeri ayrıydı. farklı dinlerin baktığı gözle değildi bende. bana farklıydı sadece. bu şarkı beni biraz düşündürürdü ama yine de bilerek dinlerdim. bile bile üstüne giderdim. yaşadıklarımla değil de yaşamadıklarımla ilgili sanırım. mırıldanmamak adına sigara yakardım. dağın ardında bi şeyler oluyordu hissediyordum. sıradan hayat sürüyor, güzel ve iyi şeyler gelip geçiyordu belirli bir sistemde. sisteme bazen laf atardım, sistemin bir parçası olarak. dağ arkası yazılarım vardı ceketimin sol iç cebinde. bi mısırlı tacirden satın almıştım o kağıtları. çok parlak kağıtlardı. ve o adam da işinin gereği para karşılığında bana satmıştı. kim bilir ona ben sahip olsaydım satar mıydım. şehir dağın ardından gelecek şeye odaklanmıştı. bir yerde görmüştüm, bikaç dolunay gibi ritueller arkasından beklenirdi. dolunayı yapmacık, sahte buluyordum, sırf güneşin ışığını yansıttığı için. insanlar da gökyüzünde bi şey gördüklerinde arz taleple olan dengeden dolayı onu seviyorlardı. kendi ışığı, enerjisi bile yok oysa ki. gezegenimiz için belirli dengeleme vs gibi etkilerini discovery channel iyi bilir. ama bu insanları anlayamıyordum, neden bu yönleriyle değil de kafalarında kurdukları, kulaklarından doldukları bazı şeyleri daha makul buluyorlardı. bir bütün olarak değil de tek olarak baktıkları için derdim o zaman hep. dağın arkasından sallamak kolaydı, yankı yaptığını anlayana değin. artık işlerim bitmişti ve kalktım, silkindim. etrafa baktım biraz, güzel de bir koku vardı havada, tazeydi hava. yürümeye koyuldum zirveye doğru. rüzgar da vardı, ama tatlıydı pastanelerden. dağ yokuş yukarı değildi. yürürken pek zorlanmadım. düz bi yoldu aslında. dağın arkasındakiler, aşağıdaydı. mutlu olanlar için sözümün bittiği yer, her yerdi. ama bir süre onlara uydum ve yokuş yukarı tırmandım, belki gösterebilirim diye. dağın arkasından sesler yükselmeye başlamıştı ve ben de meraklanmıştım açıkçası. zirveye gelmiştim sonunda. zirve benim için yolun bittiği yer olup, ilerisi uçurumdu. ama dağın ardındakiler için en yüksek yerdi. yine onlara uydum ve aşağıya bağırdım… burada dağ filan yok, her şey rahatça görülebilir burada…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.